Aslında niyetim ilk yazımın ardından bir merhaba yazısı yazmaktı; ancak dün televizyonda ve bugün de gazetede yeniden yer bulan gıda güvenliği ile ilgili haberler uzun zamandır benim de üzerine düşündüğüm, yakınımdaki insanlarla sınırlı bilgilerimi paylaştığım ciddi bir konu üzerine yazmanın daha elzem olduğuna karar vermeme neden oldu. Ne yazık ki yazı giderek iç karartıyor ve mide bulandırıcı hale geliyor. Şimdiden okuyuculardan özür diliyorum.
Bursalı bir avukatın bilgi edinme yasası kapsamında Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan gıda güvenliğini tehdit eden ve eden şirketlerin gıda denetim sonuçlarını edinmek üzere 2009 yılında başvuruda bulunmuş. Haberin detayları ve hukuki mücadele http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1044896&Date=02.04.2011&CategoryID=77 bağlantısından okunabilir.
Benim asıl vurgulamak istediğim nokta Türkiye’de halk sağlığını tehdit eden firmaların özellikle de bilinen, güvenilir zannettiğimiz birçok firmanın bu listede olduğu ve daha fazlasının olabileceği. Bunu anlamak için tükettiğimiz ürünlerin içinde neler olduğunu okumak bile bazen fazlasıyla ipucu verebilir. Bana kalırsa halen en dürüst üretici ve satıcı halen küçük üretici ve küçük esnaf. Neden mi? Hile yapamayacak kadar küçük ölçekli üretim-satış yaptıkları ve hile yöntemlerinin bilgisine çoğu zaman sahip olmadıkları için. Kimyasallar ile gıda ürünlerinin raf ömürlerinin uzatılması teknik bilgi gerektiriyor, hile ile yoğrulan gıda ürünlerinin içine ne oranda ne katılması gerektiği (kanatlı hayvan derisi, kıkırdağı, yağı, soya unu v.b) bilgisinden yoksun olunması gibi başlıca nedenler sayılabilir. Ayrıca Türkiye’de en riskli gıda ürünlerinin başında hazır köfteler, hazır kıyma, sucuk, salam, sosis, ucuz peynir gibi en temel tüketim ürünlerinin gelmesi tesadüfi değil.
Şimdi gelin birlikte kaba bir hesap yapalım. Gıda ürünümüz benim de babamın işi nedeniyle yakından bildiğim peynir olsun. Vasatın üzerinde bir peynir elde etmek için bile ortalama 5-6 kg süt gerekiyor. Güncel süt fiyatları ise yaklaşık 75 krş/kg. Bu durumda şarküteriden ya da marketten alacağınız peynirin kg fiyatının ne kadar olmasını beklersiniz? Çoğu zaman marketlerde, indirimli olarak karşınıza çıkan beyaz peynirlerin 4-5 TL hatta 4 TL’nin altında rakamlara satıldığına tanık olmuşsunuzdur. İşte tam da bu fiyatlar sizi ortada hileli bir durumun olduğunu düşündürtmeli. Nasıl olur da da 1 kg peynir için sadece süt maliyetini bile karşılayamayan bir rakama kaliteli, besin değerinden ödün verilmemiş, lezzetli, tam yağlı mükellef peynir satılabilir? Bu durumda peynir kültürüyle olgunlaştırılan peynirler kimyasalla şişirilmiş, yağı çekilmiş, besleyici değeri düşürülmüş şekilde piyasaya sürülmektedir. Bir kg peynirin salt süt maliyetinin 4,5 TL olduğunu düşünürseniz ortalama 8-10 TL’nin altındaki peynirlere kuşkuyla yaklaşmanızda fayda var. Tulum peyniri de ortalama 10-12 kg süt ile olgunlaştığına, iyi bir tulum peynirinin de uzunca sayılabilecek minimum 6 ila 24 ay soğukhavada dinlendirilmesinin üretici için maliyetini hesaba kattığınızda marketteki fiyatların gerçekten imkansız olduğunu, gözün gördüğü fiyatların kuşkuyla değerlendirilmesi gerektiğini söylemem gerekiyor. Öte yandan sadece fiyat/kalite değerlendirmesi tek ölçü değil, damak tadınıza da güvenmelisiniz. Tulum peynirinde ise kaliteli ve güvenilir bir peynir için yaklaşık 12-14 TL’nin altına düşmemelisiniz.
Öte yandan asıl sorun et ve et ürünlerinde. Bana göre Türkiye’de hayvancılık ile ilgili politikaların yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu sorunun en büyük başlığı. Et fiyatlarının bu kadar yüksek olduğu bir ülkede hileye başvurulması dışında insanlara seçenek bırakılmamış gibi duruyor. Ancak işin gıda üretimi düşünüldüğünde sosis, salam gibi geleneksel damak tadımızın kenarındaki ancak son zamanlarda kahvaltılarımızda olmazsa olmazlaşan, pizza v.b fast food tüketiminde başat konum elde eden et ürünlerinin toptan gözden geçirilmesi gerekiyor. Sosis ve salam ezelden beri Türkiye’de çok iyi üretilemeyen ürünler bana kalırsa. Yurt dışındaki örnekleri ile kıyasladığınızda yanından bile geçemezler. İşin içine bir de sosis ve salama karıştırılabilenler düşünüldüğünde… Soya unu, kanatlı hayvan öte berisi (kıkırdak, taşlık, deri, yağ v.b) dolu olan bu ürünlerin üzerinde % 40 tavuk eti, geri kalanı aklınıza gelen herşey olabilir. Karıştırılan bu maddelerin çabuk bozulabilir karakterde olması bu ürünlerin zararını telafi edebilmek için bu kez kimyasalların ve koruyucuların kullanımını artırdığını bilmemizde fayda var. Özellikle çocukların yoğun olarak tükettiği bu ürünlerin yeniden ama ivedilikle gözden geçirilmesi gerekiyor. En güvenilir firmaların bile bu konuda aklımıza getiremeyeceğimiz oranda hileli ürün ürettiğini üzülerek söylemem lazım. Evinizde marketten satın alarak doğrudan tüketmiyorsanız bile, pizzacıların, restaurantların ve işletmelerin bu ürünlerde çok ucuz ve az güvenilir ürünleri tercih ettiğini aklınızdan çıkarmayın. Bu ürünleri tüketmenin uzun dönemdeki olası sonuçları hakkında gerçekten birşey bilmiyoruz. Sucukta benim en azından referans noktam çocukluğumda damağımda kalan halis sucuk tadı. Siz de hafızanızdaki sucuk tadını yoklayıp güvenilir olanı tercih edebilirsiniz. Benim tek tercihim sucukta (baharat, acı, lezzet açısında vazgeçilmez) Apikoğlu. Doğal bağırsak içine sucuk yapma geleneğinden vazgeçmeyen Apikoğlu bana kalırsa bu coğrafyanın damak tadına en uygun sucuğu üretmeye devam ediyor.
Not: Peynirle ilgili özel yazı hatta yazılar ileride bolca olacak…şimdilik bu konu bağlamında sınırlı yazdım.