Alaçatı Yalnızca Dostlarla Güzel

Minik dev çekirdek ailemle birlikte günübirlik Alaçatı kaçamağımız bizi hayretler içinde bıraktı. Neresinden başlasam ki acaba? Türkiye’de bazı şeylerin bu kadar hızlı değişiyor (olumsuz anlamda) olması gerçekten çok üzücü. Yıllardır sakini oldukları kasabalarının dışarıdakiler tarafından istilaya neden olması ve yaşanan rant kavgası kolay hazmedilecek bir şey olmasa gerek. Alaçatı aslında büyük şehirlerde yaşamaya alıştığımız ya da alıştırıldığımız seçkinleştirme-mutenalaşma-nezihleştirme (gentrification) sürecinin tatil mekânı örneğindeki son halkası. İzmir’in yanı başında, yıllardır İzmirlilerin haftasonları ve yazları kaçtıkları yazlık uğrakları olan Çeşme ve Alaçatı biraz medyanın pompalaması, biraz diğer yazlık sayfiye kasabalarının tüketilmiş olması sebebiyle (Kuşadası, Bodrum gibi) İstanbullu sosyetenin yeni keşfi son üç beş yıldır.

Alaçatı Yeldeğirmenleri
Alaçatı Yeldeğirmenleri

Alaçatı’da olduğumuz akşam Kadir Gecesi’ydi ancak yeme-içme mekânlarındaki hareketlilik olağanüstüydü. Gecenin sonunda kalacağımız butik otelimiz Kesre Otel‘e giderken sokak ortasındaki masalardan ve kalabalıktan yürüyemediğimiz için kendimizi ara sokaklara attık. Bu sırada karşımıza çıkan kiliseden devşirme camiiden, teravih namazını kılıp çıkan insanlar dağılırken, çevredeki lokantalardaki masalarda da şarap ve rakı kadehleri can cana tokuşturuluyordu. Ege insanı, Ege kültürü, Ege rahatlığı işte bu. Ege’nin, kıyının, denizin kültürünün kölesi olurum bu yüzden. Biraradalığın, zıtlıkların aynı mavi gök altında çatışmasızca yaşanabilmesi kadar güzel birşey olabilir mi?

Tıklım Tıklım Alaçatı
Tıklım Tıklım Alaçatı

Zamanımız çok sınırlı olduğu için Kesre Otel’in sıcakkanlı ve sevecen işletmecileri olan Oğulcan ve Figen’in tavsiyesiyle Avrasya Ev Yemekleri‘nde akşam yemeğimizi yemeyi tercih ettik. Balık aklımızdan geçtiyse de damak çatlatmaktansa dudak uçuklatan rakamlarla kazıklanmak istemediğimiz için Alaçatılı şirin çiftin önerisini değerlendirmeyi yeğledik. Tıklım tıklım olan Avrasya’da bol seçenekli sulu yemekleri ve zeytinyağlıları, salataları seçiyorsunuz ve garsonlar size koşarak servis ediyorlar.

Püre Üzerinde Beşamel Soslu Dana Etli Patlıcan Sarma
Püre Üzerinde Beşamel Soslu Dana Etli Patlıcan Sarma
Avrasya'da Bizim Seçtiklerimiz
Avrasya’da Bizim Seçtiklerimiz

Bodrum’dan duyduğumuz 50 liralık lahmacun, 90 liralık çorba fiyatlarından sonra mevcut Alaçatı koşullarında toplamda 50 liralık hesap ödemek bize makul geldi. Lezzet fiyat performansı açısından kabul edilebilir sınırlar içinde olduğunu söyleyebilirim. Avrupa’da insanların yol kenarlarında olağan bir edim olarak yemek yediklerine tanık oluruz. Dışarıda, yol kenarında, bahçede vs. yemek yemek sıradan bir şeydir. Oysa Türkiye’de özellikle bazı mekânlarda yemek yemek başlı başına bir gösteriye dönüşür. Alaçatı’da gözlemlediğim tam anlamıyla yemek yemenin gösterileşmesiydi. Masaların arasında yürürken insanların tabaklarına dokunup, kadehlerinden birer yudum alabilecek kadar yakın olmak yemek yiyenlerden çok yolda yürümeye çalışanları rahatsız ediyor gibiydi. Daracık mutfaklarda müşteriyi koşulsuz memnun etmek zorunda olan aşçıların eserlerinin küstah üst sınıfın gösterisine malzeme olması çok sinir bozucu. Yemek kokularına pahalı parfüm kokularının karıştığı ortam Alaçatı’nın ve Çeşme’nin sakız kokusunu bastırıyordu. İstanbul Cihangir, Asmalımescit Alaçatı’nın üzerine boşalmış gibiydi. Bütün bohem görünümlü takı tasarımcıları, “yemek”, “pasta” tasarımcıları yerele dair özgün olan ne varsa dönüştürmek üzere and içmiş gibilerdi. Alaçatı kurabiyesi, kumru, sakızın malzeme edildiği bütün tatlar tahrif edilmişti. Özgün olanın, yerel olanın keşfi daha zor görünüyordu. Birkaç sanat galerisi yalnızca sanatsevicilere açık gibiydi.

Çay, Kumru ve Gevrek
Çay, Kumru ve Gevrek
Kumrucu Kale Fırın
Kumrucu Kale Fırın
Alaçatı Kurabiyesi Altta
Alaçatı Kurabiyesi Altta

Alaçatı’nın özgün taş evleri bile daracık sokaklara sıkışmış kalmış. Yeniden tasarlanan ve kondurulan taş evler ruhunu çalmış Alaçatı’nın. Eskiye dair toparlanan antikalar, eskitilmiş objeler, zamanın da ruhunu çalmış. Uzun zamandır aradığım anneannemin tel dolabının bir benzerini görmek dışında eskiye dair çok az şey mutlu etti beni. Akşam tesadüfen karşımızda bulduğumuz antikacı tezgahında eski kitaplar arasında “sol” literatüre dair eskileri karıştıran üst sınıfa mensup baba çocuğuna bunları da okumak gerektiğini, komünizmi de bilmek gerektiğini öğütleyerek eline rastgele aldığı bu kitaplardan üç-beş tane satın alıyordu kendisi de okumayacağını çok iyi bildiği halde.

Eski Çay, Maya, Yağ Kutuları
Eski Çay, Maya, Yağ Kutuları
Tel Dolap
Tel Dolap

Akşam yemeğinin ardından Çeşme istikametinden aktığını tahmin ettiğim kalabalık Alaçatı’nın daracık sokaklarını iyiden iyiye nefes almaz hale getirdi. Taşrada eskiden yaz günlerinde panayırlar düzenlenirdi. Adım atmayı güçleştiren kalabalık olurdu. Alaçatı sokaklarındaki kalabalık da yürümeyi engelleyen, üstelik çocuk arabamız da olduğu için nefes almayı bile zorlaştıran bir kalabalığa dönüştü. En iyi seçeneğin meydanda gözüme kestirdiğim çay ocağının tahta sandalyelerinden akan kalabalığı gözlemek olduğuna karar verdim. Yaşar Abi’nin çay ocağında bir saatten fazla oturduk sanırım. Yukarıda yeldeğirmenleri, önümüzde akan insan kalabalığı, ılık yaz rüzgarı ve taze demlenmiş çay çok iyi geldi, yemek sonrası günün yorgunluğunu atmamıza yaradı. Alaçatı’nın yollarına döşenmiş taşlarda babet, sandalet yerine yüksek ökçeli ayakkabılarda ısrar eden kadınlar, bizim gibi çocuk arabalarıyla geçenler, sevgililer, genç delikanlılar, pahalı parfüm kokuları, zaman zaman gelen adaçayı, kekik ve lavanta kokuları geceyi sardı. Oturduğumuz yerin karşısındaki dondurmacının sloganı müthişti: “Çocuklar dondurma diye ağlayın!”.

Yaşar Abi ardı ardına bize İzmir bardağında tavşan kanı çaylar getirdi. Ege yorgunluktan uyuyakaldı, biz de önümüzden nehir gibi akan kalabalığı seyre. Ertesi sabah Kesre Otel’in şirin odasında Ege’nin 6.30’da uyanmasıyla gün bizim için her zamanki gibi erken başladı. Gündüz gözüyle akşamın ihtişamının arkasındaki Alaçatı’yı görebilmek ve otelde uyuyanları ayağa kaldırmamak için kilitli olan Kesre’nin kapısını açıp kendimizi dar sokaklara attık. Kumrucudan kumru ve gevrek alıp, Yaşar Abi’nin çay ocağında mola verdik. Gececi olan Yaşar Abi’nin yerine Sebahattin Abi vardı. Kendiliğinden gelişen sohbet ile Altınyunus Oteli’nden emekli olan Alaçatılı Sebahattin Abi Alaçatı’nın çok bozulduğunu, İstanbullu işletmecilerin kasabada huzuru kaçırdıklarını anlattı uzun uzun. Alaçatılı ailelerin yükselen rant ile nasıl birbirine yabancılaştığını, hatta düşman haline geldiğini anlattı. İnsan bütün bunları duyunca çok üzülüyor. Acaba  bazı yerler tüm otantikliği ile, olduğu gibi korunsa, kendi haline bırakılsa, rant malzemesi olmasa diye hayal kurmaktan alamıyor kendini. Biz kumrumuzu çayla götürürken, Fahri Abi belirdi. Sigara altlığı için kadim dostu Sebahattin Abi’den bir lokma birşey istedi. Bunu duyunca ben de kumrumuzu ve gevreğimizi paylaştım. Fahri Abi’yle de kısa sürede sohbet ilerledi. Oğlu Eskişehir’de turizm okuyormuş ve oğlunun işinde kendisine yardım etmesini gururla anlatıyordu. Fahri Abi’nin “Fahri’nin Yeri” adlı bir balık lokantası varmış. Izgarayı kendinden başka kimseye vermeyen Fahri Abi Kadir Gecesi mekanındaki kalabalığa hayret ediyordu sevineceği yerde. Yıllarını bu kasabaya vermiş arkadaşlar Alaçatı’nın bozuluşuna üzülüyorlardı. Eskiden yıllık olan sezonun İstanbullu vur-kaç işletmecilerle birlikte 3-5 aya sıkıştırıldığını, bu nedenle de maliyetlerin, kiraların, ücretlerin ve fiyatların çok fahiş hale geldiğini aktarıyorlar. İstanbullular gelip geçici, Alaçatı tüketildikten sonra sıra hangi keşfedilmemiş masum kıyı kasabasına gelecek kim bilir? Ama Sebahattin Abi ve Fahri Abi kalıcı, aileleri de. Arası açılan, ilişkilerinin merkezine para oturan yerli aileler bir daha belki de hiç bir araya gelemeyecekler. Ama kimin umurunda ki!

Kesre Otel

Alaçatı’nın yalnızca dostlarla güzel olduğunu söylemek zorundayım. Zira sevgili dostumuz Alaçatılı Osman’ın çok sevgili kardeşi Oğulcan ve eşi Figen’in konukseverliğinde tek gece konaklamamıza olanak sağladıkları Kesre Otel bu spontane gezimizde başımıza gelen en güzel şeydi. Oğulcan ve Figen’in dostluklarını belirtmeme gerek yok herhalde.

Oğulcan ve Figen ve Çocuklara Bayılan Kuçukuçu
Oğulcan ve Figen ve Çocuklara Bayılan Kuçukuçu

Butik otellerin en çok insan temasını seviyorum. Mekanik olmayan diyalog yaşamak, insanların sıcaklığını duymak kendimi daha iyi hissettiriyor. Kesre Otel Alaçatı’da herşeyin, olayın koptuğu mekânlara 5 dakikalık yürüme mesafesinde ve ulaşımı çok rahat. Odalar çok sade, ama Ege temizliğinde ve saflığında dekore edilmiş. Lavanta havası var her yerde. Dolaplar, yatak başlarında kullanılan oyalar Ege’nin sade şıklığını ve zarafetini temsil ediyor. Bir Egeli olarak insanı evinde hissettirdiğini söyleyebilirim.

Kesre Otel Bahçesinden
Kesre Otel Bahçesinden
Kesre Otel Bahçesinden
Kesre Otel Bahçesinden

Kimileri tam pansiyon otelleri, herşey dahil paketleri tercih edebilir. Ancak Kesre Otel gibi oda-kahvaltı veren butik otellerin en güzel yanı kahvaltıları diyebilirim.  Kesre Otel gibi kahvaltıyı herkes verir mi bilmiyorum ama verilen kahvaltıyla tüm gün idare edebilirsiniz.

Kesre Otelin Muhteşem Kahvaltısı
Kesre Otelin Muhteşem Kahvaltısı
Kahvaltı Yakın Plan
Kahvaltı Yakın Plan

İncelikle ve özenle hazırlanmış kahvaltıdaki tüm reçeller ev yapımı. Tüm kahvaltılıklar benim de evimde tercih ettiğim kalitede. Sıradan herhangi bir şey yoktu sofrada. Domates, salatalık bile taze ve lezzetliydi. Lor peyniri üzerindeki dut reçeli, nar ekşili zeytinyağı, ekşimik, baharatı ve tuzu olması gerektiği gibi çemen, İzmir tulumu, tam yağlı beyaz peynir, portakal kabuğu reçeli, kivi reçeli, bal, kaymak, bergamot aromalı taze demlenmiş çay, Figen’in elinden çıkma zeytinli omlet bir harikaydı. İki kişi ve Ege hepsini bitiremedik bile, üstelik bana rağmen.

Kesre Bahçe
Kesre Bahçe

Kahvaltı servisi Kesre Bahçe’de yapılıyor. Geceleri ise sessiz, güzel bir bara dönüşen bahçede rahat oturma grupları, sedirler ve meyve ağaçları var. Zeytin, elma, armut dalında çok cazip duruyor. Bar ve servis alanındaki detayların her biri heyecan verici.

Kesre Bar
Kesre Bar
Figen'in Emaye Kap Kacak Koleksiyonunun Bir Bölümü
Figen’in Emaye Kap Kacak Koleksiyonunun Bir Bölümü
Reçel Hazineleri Dolabı
Reçel Hazineleri Dolabı

Barda birşeyler içecek kadar zamanımız olmadığı için içki deneyemedim. Ama Figen’in emaye koleksiyonunun parçalarını otelin, girişin ve barın çeşitli bölümlerinde görmek mümkün. Renklerinin cazibesi Anadolu insanının renk skalasını da ele verir gibi. Şimdi mutfaklarımızda kullandığımız renksiz sözüm ona high-tech çelik, teflon “tencere tava hep aynı hava”.

Sevgili Oğulcan ve Figen çiftine ev rahatlığındaki otellerinin odalarını minik dev aileme açtıkları için bir kez daha çok teşekkür ediyorum. Siz de Kesre Otel’de konaklamak isterseniz diye iletişim adresini ekliyorum.

Adres: Yenimecidiye Mahallesi 3047 sokak No:12 Alaçatı – İzmir/Türkiye
Telefon: +90 232 716 0606  Fax: +90 0232 716 0565  Email: info@kesreotel.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s